Dünyayı yaşanamaz bir hale getiriyor olmanın ontolojik suçlularıyız hepimiz.
Varoluşçuların ontolojik suç olarak adlandırdıkları, içinde yaşadığımız kültürün değer yargılarına uygun davranmadığımızda ya da toplumun bizden beklediklerini yerine getiremediğimizde yaşanan suçluluktan farklı olarak varoluşumuzun gerçeklerinden haberdar olmaktan kaynaklanan bir olgudur. Bu, suçluluk duygusu yaşamaktan çok farklı bir duygudur. Çünkü kişi gerçekten suçludur.
Dünya eğer her geçen gün istemediğimiz bir yer haline geliyorsa, bunun (ontolojik) suçluları bizleriz. Bir yandan yaparken bir yandan da yıkıyoruz tahrip ediyoruz dünyamızı. Yıkan ellerimiz daha büyük daha güçlü. “Homo Homini Lupus" demişti bir filozof yani insan insanın kurdudur. Sadece insanın mı doğanın da bir numaralı kemirgeni değil midir insan? Ontolojik suç, insanın doğadan kopmuş olmasının doğayı tahrip etmesinin suçunu da içerir ki varoluşçulara göre bu, çoğumuzun farkında olmadığı yoğunlukta bir yük (stres) yaşatır bizlere. Acaba kimi zaman yaşadığımız ve nedenini bile bilmediğimiz bazı içsel sıkıntılarımızın kaynağı, on binlerce yıl doğayla iç içe yaşamış olan atalarımızdan bize miras kalan “doğayla bir olma arketipine” bu denli uzak bir yaşamın içine kendimizi hapsetmemiz olabilir mi?